BİRİNCİ ölümcül hatâ ve gaflet: Durumun müsait olduğu zamanlarda en zeki, en vasıflı, en kabiliyetli, en idealist oğullarının yeterli kısmını askerî okullara göndererek dindar subay yetiştirmemeleri. Gerçek dindar subay sekt, cemaat, tarikat, parça holiganlığı ve militanlığı yapmaz. O şuculuk buculuk oculuk yapmaz. Dindar subay İslamcılık yapmaz. İmanlıdır, ibadet eder, ahlakı ve karakteri çok yüksektir, vazifesini kusursuz yapar. Herkesten daha vatanseverdir. Her hususta dindar olmayanlardan üstündür, vasıflıdır. Onun faziletlerini ve meziyetlerini, karşıtları bile takdir ve kabul eder.
İKİNCİ ölümcül hatâ ve gaflet: Yine yeterli miktarda vasıflı ve üstün Müslüman öğretmen ve eğitimci yetiştirmemeleri, en zeki ve kabiliyetli çocuklarını çok para kazandıran dünyevî meslek ve branşlara yönlendirmeleri. Sünnî Müslüman kitle, nadir istisnalar dışında eğitime, öğretmenliğe gereken önemi vermemiştir. On binlerce yeni cami yapılmasına rağmen, bir tek gerçek İslam Mektebi açılmamıştır. Evet, bir ara ülke içinde İslam Mektebi açılamazdı. Lakin yabancı ülkelerde açılabilirdi. Şu anda ülke içinde de açılabilir ama Müslümanlar bunu yapamıyor. Gerçek İslam Mektebi ne demektir, başlıca özellikleri nelerdir? (1) Kur’ana, Sünnete, Cemaata uygun din ve Kur’an dersleri verilir… (2) Beş vakit namaz bütün öğrenciler ve idareciler tarafından okulun camiinde, okul imamının ardında topluca cemaatle kılınır… (3) Ehl-i Sünnet İslamlığı okutulur, öğretilir… (4) Dünyanın en vasıflı ve parlak liselerinin verdiğinden fazla genel kültür verilir… (5) Öğrencilere bilginin yanında ahlak ve karakter terbiyesi kazandırılır… (6) Bilgi ve ahlak boyutunun yanında estetik, güzellik, sanat boyutu kazandırılır… (7) İdeolojik ve seküler okullardan kat kat güçlü ve yüksek seviyede eğitim verir, çok vasıflı öğrenciler yetiştirir. (8) Bu İslam Mektebinin fazileti, üstünlüğü dünyanın hayranlığını celbeder (9) İngilterenin Eton Koleji Türkiyedeki İslam Mektebinin çok gerisinde kalır... Müslümanlar yazık ki, İslam eğitimine ve okullarına; cami halılarına, minare hoparlörlerine, kaloriferlere, klimalara, şadırvanlara, WC’lere verdikleri kadar önem vermediler. Şimdi bunun cezasını çekiyorlar.
Müslümanların ÜÇÜNCÜ ölümcül hatâ ve gafleti, tek bir Ümmet çatısı ve teşkilatı altında bir ve beraber olamamaları, birbirinden kopuk binlerce cemaate, tarikata, parçaya, hizbe, fırkaya ayrılmış olmalarıdır. Ümmet birliği gidince güç de gider. Nitekim, kelle sayısı itibarıyla çoğunlukta olan Sünnî Müslümanlar tefrika yüzünden güçsüz kalmışlar, ve sayıca kendilerinden çok az olan vesayetçi egemen azınlıkların oyuncağı haline gelmişlerdir. Günümüzde, Sünnî Müslümanlar içinde, tek bir Ümmet olma yolunda herhangi bir teşebbüs görülmemekte, parçalanmışlık ve bölünmüşlük hal-i perişanı sürdürülmektedir. Bunun sonu Suriye gibi olmaktır.
DÖRDÜNCÜ ölümcül hatâ ve gaflet, Ümmetin faziletli, gerçekten dindar, gerçekten ahlaklı, râşid sıfatına layık, adaletli, hikmetli, muttaqi bir büyüğünü İmam-ı Kebir seçerek ona biat ve itaat edilmemesidir. Sünnîler çoğunluktaymış, başlarında râşid bir İmam olmadan bu çoğunluğun ne kıymeti olur? İmam-ı Kebirden en fazla nefret edenler, saltanat-ı şahsiyelerine ve menfaatlerine halel gelmesini istemeyen birtakım din baronlarıdır. (Hakikî icazetli ulemayı, fukahayı, meşayihi, has ve muhlis hizmetkârları tenzih ederim.)
BEŞİNCİSİ: Müslüman kesimin belini kıran, onu zelil ve rezil eden en büyük noksanlık şifahî ve bedevî kültürdür. Bu kültür ile köy olmaz, kasaba olmaz, izzet ve şer’î hürriyet, necat felah i’tila olmaz. İslam şehir medeniyetidir. Türkiye Müslümanları İslam, Kur’an, Sünnet, Hikmet medeniyeti ile medenî olmak zorundadır. Böyle bir medenilik sıfatını kazanamazlarsa kurtulmaları mümkün olmaz.
ALTINCISI: Oturmuş medenî ülkelerde medya dördüncü güçtür, bizde ise birinci güçtür. Bugünkü kültürleri ve kapasiteleri ile Sünnî Müslümanlar medya üstünlüğünü kazanamaz. Medyaları üstün etkili güçlü olmadığı için de hür, aziz, galib, muzaffer olamazlar.
YEDİNCİSİ: Çeşitli tarihî, sosyal, kültürel ârızalar sebebiyle Müslümanların ahlak seviyesi çok düşmüştür. Siyasal İslamın, İslamcılıkların içine birtakım münafıklar, eşkıya, yarı mühtediler, dünya şehvetlerine kurban olmuş sefiller, reziller girmiş ve dinî hizmet ve faaliyetleri mıncıklayıp kirletmişlerdir. Öyle ki, bugün, Müslüman olmayan Japonya’da, Yeni Zelanda’da, Norveç’te ve daha nice gayr-i müslim ülkede Türkiye’dekinden çok daha fazla İslam ahlakı vardır. İslam yüksek ahlak dinidir. Ahlak gidince dinin içi boşalmış olur.
SEKİZİNCİSİ: Müslümanların çok büyük kısmı dinin içinin boşaltılması hıyanetine seyirci kaldılar. Din hizmetlerine, islamî faaliyetlere gereken önemi vermediler, veremediler. Kışırda, yüzeyde oyalanıp durdular. Müzeyyen cami binaları yaptırdılar ama mihraplarına (istisnalar dışında) ehliyetli, icazetli, fakih, muhlis, karizmatik, güçlü, vasıflı hizmetkarlar geçiremediler. İmamlık parayla namaz kıldırma memurluğu statüsüne düştü. Camiler, islamî tenvir ve kültür merkezleri olmaktan çıktı.
DOKUZUNCUSU: Bir kısım Müslümanlar dünya şehvetlerine uydular. Lüks, israf, sefahat yaygın hale geldi. Parası olan niceleri sorumsuzca harcadı. Lüks ve israflı meskenler, lüks yazlıklar, lüks otolar, lüks eşya, lüks giyim kuşam, lüks yeme içmeler, lüks konaklamalar, hattâ hattâ hattâ lüks umreler… İslamın tevazu, iktisat, kanaatkarlık emirleri dinlenmedi, ben zekatımı verdikten sonra canımın isteğini yaparım şeytanî kuruntusu zihinleri esir aldı. Şehvet denilince sadece cinsel şehvet hatıra gelmesin. Çok çeşidi vardır: Siyasî şehvetler… Para mal mülk kazanç rant şehveti… Makam mevki ün alkış riyaset şehveti… Cemaat ve hizip holiganlığı da bir tür şehvettir. Büyük sayıda Müslüman bunların kurbanı oldu ve dinî hayatta vahim çöküntüler ve tahribat görüldü.
ONUNCUSU: Müslümanlar tek bir Ümmet çatısı altında toplanıp tek bir İmam’a biat ve itaat etmedikleri ve kırsal kesim taşra kültürü çukuruna düştükleri için; İslam’a ve çağın şartlarına uygun bir kurtuluş ve yükseliş plan ve programına sahip olamadılar. Herkes bildiğini okudu ve yaptı. Kimisi hiçbir şey yapmadı. İktidara İslamcılar gelir ve her şey düzelir kuruntusu bizi afyonladı. Sonunda ortaya bugünkü kaos, anarşi, fısk, fücur, isyan, tuğyan tufanı içinde kaldık.
20.09.2015