Yakın geçmişimize baktığımızda artık herkes görüyor ve biliyor ki, bölgemize yönelik Haçlı-Siyonist ittifakının planı vardır. Bu plan sürekli olarak hayata geçirilmek için çalışılıyor. Bu bakımdan Barzani’nin sözde referandum kararının İsrail tarafından açıkça desteklenmesi sadece İsrail’in tavrının ifadesi değildir. Artık herkes biliyor ki, İsrail ABD’nin korumak ve kollamakla kendisini görevle saydığı, Ortadoğu’nun bağrına İngilizler tarafından saplanmış bir hançer konumundadır. Yani, İsrail’in Filistinlilere yönelik katliamları, etrafına sürekli meydan okumasının cesaretini Haçlı ittifakından aldığını söylemek için çok şey bilmeye gerek yoktur.
Netice itibariyle Barzani attığı adımı tek başına ve sadece kendi gücüne güvenerek atmış değildir. Bu gerçeği görmek için yapılan açıklamalardan çok tarihi geçmişini hatırlamak yeterli olacaktır. Özellikle ABD’nin bölgemizdeki çatışmaları daha da artırmak ve sürekli kılmak için Barzani’yi iteklediğini düşünmek yanlış olmaz. Bölgemizin esas düşmanı, daha doğrusu gerçek düşmanı ABD ve İsrail’dir. Barzani de gücü bunlardan almaktadır.
Ancak üzülerek ifade etmek isteriz ki, zamanında Barzani ile de kol kola sahnelere çıkanlar, kongrelerinde “Türkiye Seninle Gurur Duyuyor” diye slogan attıranlar, Atatürk havaalanında sözde Kürdistan bayrağı çekildiğinde “Kuzey Irak Kürdistan yönetimi özerk bir yapı; ayrı bayrağı var” diyerek Barzani’yi muhatap alanlar, bugün “Artık muhatabımız Bağdat olacaktır” diyorlar. Cumhurbaşkanımız “Son ana kadar Barzani’nin böyle bir yanlışa düşeceğine ihtimal vermiyorduk, yanılmışız” diyerek aynen FETÖ sürecinde olduğu gibi “Barzani bizi aldattı” sonucuna ulaşmıştır.
Tekrar ifade ediyoruz ki orta doğudaki meselenin çözümünü ABD’de arayanlar hep “ALDATILDIK” sonucu ile karşı karşıya kalacaklardır. Bu bağlamda Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin bir araya gelerek bu sorunları çözmelerinin isabetli olacağı kanaatindeyiz. Dışarıdan buraya gelenler bir gün çeker giderler ama biz burada kalırız. Bu bölgede yaşayan insanlar olarak bu gölgenin barışını, huzurunu temin etmek durumundayız. Bunun da iyi bir diyalogla olacağını düşünüyoruz. Ayrıca siyasi liderlerin, iktidar sahiplerinin de İnsanları, ülkeleri geren, çatışma ortamı doğuran ifadelerden de imtina etmek gerekir. Özellikle diplomatik dilde seviyenin düşürülmemesi önemli bir husustur. Eğer ki bu sorunla ilgili bir tepki olacaksa bu düşük seviyeli sözlerle değil, net, somut ve kararlı adım atmakla, icraat yapmakla mümkündür. Son olarak sözde referandumun sonucunda ortaya çıkan bu fotoğrafı sizlerle paylaşıyorum. İşte sözde referandumun asıl amacı bu fotoğrafta bellidir.