TBMM'de düzenlenen haftalık Grup Toplantısı'nda konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, gündeme dair kritik değerlendirmelerde bulundu.

Arıkan, Şarm el Şeyh tiyatrosunda atılan imzaların devletlerin şeref ve ciddiyeti olduğunu, İsrail'in ateşkesi ihlal ederek soykırıma devam etmesine karşı durmak gerektiğini söyledi.

Arıkan, iktidarı, iktidarın geleceğini ve devamlılığını ABD ve İsrail ile stratejik müttefiklikte görmekten vazgeçmesi konusunda uyardı.

Arıkan: Asgari ücret en az 33 bin lira olmalı
Arıkan: Asgari ücret en az 33 bin lira olmalı
İçeriği Görüntüle

Arıkan, KKTC seçimleriyle ilgili "Kıbrıs halkının verdiği mesajı doğru okuma" çabasının gerekliliğini dile getirdi.

Arıkan, GKRY'nin yaklaşan AB dönem başkanlığı sürecinde uyanık olma vurgusu yaptı.

Arıkan, yeni çözüm sürecinin sadece bir güvenlik meselesi olarak ele alınmasının, Öcalan'a özgürlüğe indirgenmesinin yanlış olduğunu, Terörsüz Türkiye yerine sürece Yaşanabilir bir Türkiye süreci olarak yaklaşılması gerektiğini bildirdi.

Arıkan, nadir elementler konusunda geleceğin ipotek edilmemesi, nadir toprak elementlerini Amerika’ya verme planı varsa bu plandan vazgeçilmesi gerektiğini söyledi.

Arıkan, Şimşek yönetimindeki ekonomi "Ranta para lazım, vergi koy. Faize para lazım, vergi artır." sözleriyle eleştirdi.

Arıkan, asgari ücretin en az %50 zamla 33 bin TL'ye yükseltilmesi çağrısı yaptı.

Genel Başkan Arıkan'ın konuşmasının tamamı şu şekilde:

"1. ŞARM EL ŞEYH TİYATROSU
Değerli Arkadaşlar,
Tüm dünya, 9 gün önce, 13 Ekim’de,
Şarm el Şeyh’te,
Trump’ın “barış güvercini kostümüyle” sahne aldığı bir tiyatroya tanıklık etti.
2 yıldır
Birleşmiş Milletler sözleşmesinde,
tüm uluslararası metinlerde “soykırım” tanımına eksiksiz uyan
bir vahşetin ardından Gazze’de ateşkes ilan edildi.
Ateşkesle birlikte,
· Katliamlar duracak,
· insani yardımlara izin verilecek,
· Gazze’de işgale son verilecekti.
2. PEKİ NE OLDU?
Biz, şunun farkındaydık;
Karşımızda,
Lübnan ile geçtiğimiz yıl Kasım ayında yaptığı ateşkesi
bugüne kadar 4 bin 952 kez ihlal eden “arsız İsrail” vardı.
Bizler bu anlaşma imzalanmadan önce uyarılarımızı yaptık:
“bu anlaşma İsrail'in esirleri alması için bir tuzak olmasın,
her gün kaybeden ordusu için bir mola olmasın!” dedik…
Peki ne oldu?
· Anlaşmanın daha mürekkebi kurumadan
İsrail katliamlara başladı!
· Ne katliamlar durdu,
Ne insani yardımların önü açıldı,
Ne de Gazze’de işgal bitti…
· Şu 9 günde
130 kez ateşkes ihlal edildi.
· İnsani yardım akışının, İsrail’in denetimine verilmesi,
ablukayı tamamen kurumsallaştırdı.
3. HANİ NEREDE?
Şimdi sormak istiyoruz;
· Bu garantör ülkeler nerede?
· Trump ile imza atarken poz kesenler nerede?
· İmzaların ardından gelen yükümlülükler nerede?
· Anlaşma metni ile fotoğraf çektirenler nerede?
Attığınız imzalar, temsil ettiğiniz devletlerin şeref ve ciddiyetidir.
· Bu şerefe sahip çıkmak,
· mazlumların yanında durmak;
attığınız imzaların gereği ve mecburiyetidir.
Ama daha 9 günde İmzaladığınız antlaşma bir kağıt parçasına dönüştü, çıkıp bir şey demeyecek misiniz?
İsrail’e dönüp;
"Garantörü olduğum antlaşmayı ihlal edemezsin, yoksa sonuçlarına katlanırsın!" diyecek bir lider yok mu?
· ALLAH AŞKINA SİZ KİMİN GARANTÖRÜSÜNÜZ?
4. AKREP SOKMAKTAN VAZGEÇMEZ!
Değerli arkadaşlar!
Akrep sokmaktan vazgeçmez!
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı açık açık;
“Artık rehineleri teslim aldığımıza göre,
savaşa geri dönmeli ve
Gazze’nin üzerine cehennemin kapılarını açmalıyız." dedi.
Biz de, tarihi sorumluluğumuzun gereği olarak,
bu bölgenin bir cehenneme dönmemesi için iktidarı -bir kez daha- uyarıyoruz:
1) Şarm el Şeyh tiyatrosunda oyuncu olmayınız.
2) Filistin hakkında bizim gibi düşünen devletlerle sıkı bağlar kurunuz.
3) Ve en önemlisi iktidarınızın geleceğini ABD ve İsrail ile stratejik müttefiklikte görmekten vazgeçiniz.
5. KKTC SEÇİMLERİ HAYIRLI OLSUN
Hafta sonu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı.
Seçim sonuçlarının hayırlara vesile olmasını diliyoruz.
Kıbrıs halkının verdiği kararı saygıyla karşılıyoruz.
Seçim sonuçları ile ilgili,
· Ada’nın sosyolojisini hesaba katmadan,
· ⁠Aceleci davranarak,
· Ortaya çıkan sonuçların faturasını oradaki soydaşlarımıza kesmek kolaycılık olur.
Doğru yaklaşım Kıbrıs halkının verdiği mesajı doğru okuma gayretini ortaya koymaktır.
Türkiye’ye düşen,
Ada’daki kardeşlerimizin şikayetlerini, tercihlerinin arka planına odaklanmaktır.
6. TARİHİ BİR UYARI
Biz 51 yıl önce tüm Ada’ya barış ve huzur getirmek için,
Kıbrıs Barış Harekâtını yapmış bir siyasi hareketiz.
Bu noktada tarihi sorumluluğumuzun bir gereği olarak, şu uyarıyı yapmak istiyoruz.
Kıbrıs, milli bir davadır!
Bu dönemde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en önemli önceliği,
başta dost ülkeler olmak üzere,
tüm dünya nezdinde KKTC’nin tanınmasını sağlamak olmalıdır.
1974 Barış Harekâtı başta olmak üzere, şehit kanlarıyla elde edilmiş kazanımlar
hiçbir bahane ya da gerekçeyle pazarlık konusu yapılmamalıdır.
Bütün bunların yanında,
Önümüzde günlerde çok büyük bir tehlike görüyoruz.
1 Ocak 2026 tarihinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Avrupa Birliği dönem başkanı olacak.
Bilindiği gibi
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Annan Referandumundan
1 hafta sonra 1 Mayıs 2004 tarihinde Rumları “hayır” dedikleri için ödüllendirir gibi
“Kıbrıs Cumhuriyeti” adıyla AB üyesi yapılmıştı.
Yani Annan Planı’nın bir tuzak olduğunu anlamak için
1 hafta yeterli oldu!
Şimdi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Avrupa Birliği dönem başkanı olacak.
KKTC’deki seçim sonuçları üzerinden maddi destekler ve manevi baskılarla;
federasyon tartışmaları üzerinden kafa karışıklığı olarak gördükleri alanları
istismar etmeye çalışacaklar.
Burada uyanık olmak zorundayız.
Türkiyesiz Kıbrıs, Kıbrıssız Türkiye olmaz.
Elbette KKTC bir devlettir!
Kendi ayakları üzerinde durma mücadelesi vermektedir.
Türkiye’ye düşen görev, her zaman olduğu gibi KKTC’nin yanında olmaktır.
Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin istismar stratejilerine karşı, olası tehdit ve tehlikelerin boyutları konusunda
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yeni Cumhurbaşkanına destek vermek
ve riskler konusunda uyarmaya devam etmektir.
7. SİSTEM BİRİLERİNİ HEP MAĞDUR ETMİŞTİR!
Değerli Arkadaşlar,
Kendi ülkemizin tarihine ve durumuna baktığımızda
Bu ülkede hiçbir zaman mükemmel işleyen bir demokrasi olmadığını görürüz.
Hem askeri darbelerin şekillendirdiği dönemlerde
hem de tek partili, çok partili ve AK Partili dönemlerde
üzerlerinde baskı ve tahakküm hisseden farklı gruplar olmuştur.
Her dönemde sistem birilerini mutlaka mağdur etmiştir.
Bize düşen yaraları kaşımak, acıları, haksızlıkları, mağduriyetleri yarıştırmak değildir.
Bize düşen;
· yaraları sarmak,
· acıları dindirmek,
· haksızlıkları ve mağduriyetleri gidermek için gayret etmektir.
Geldiğimiz noktada, iktidar tarafından
görünürde bir yılı henüz aşmış,
gerçekte ise çok daha önce başlatılmış bir süreç yönetiliyor.
8. “ADINA” İTİRAZ EDEREK DESTEK VERDİK
Biz bu sürece desteğimizi,
en başta adına itiraz ederek verdik.
“Böyle bir sürece ‘Terörsüz Türkiye’ demek
meselelerin çözümüne katkı sağlamaz;
tam tersine,
yaşanılan sıkıntıları sadece bir güvenlik meselesine indirgeyerek
öteden beri var olan toplumsal gerçekliğe körlüğü devam ettirir’’ dedik.
· Niyetiniz gerçekten bir çözümse,
· gerçekten samimiyseniz,
· gerçekten iç cepheyi muhkem kılmak istiyorsanız
· şayet birilerinin size verdiği ev ödevini yapmıyorsanız,
böyle bir sürece verilecek en doğru isim
‘Yaşanabilir Türkiye’ olmalıdır.”
9. “ÇEKİNCELERİMİZİ” İFADE EDEREK DESTEK VERDİK
İkincisi,
Biz sürece -en başından beri-
çekincelerimizi ifade ederek destek verdik.
Bizim bu süreçteki en büyük çekincemiz:
· Sürecin tek taraflı ajandalara kurban edilmesiydi.
Geldiğimiz noktada;
· Bu çekincemizde haklı olduğumuzu,
· Sürecin hala fay hatlarında yürütüldüğünü görüyoruz.
Buradan çok net ifade ediyoruz!
Bütün süreci “Öcalan’ın Özgürlüğüne” indirgemek,
Tek kelimeyle sürece ihanet olur!
Toplumsal birliğin, kardeşliğin tesisi için çıkılan bu yolda,
Kazanım, -asla- bir kişinin özgürlüğü olmamalıdır!
Yaklaşık 50 yıl boyunca yapılan en büyük hatalardan birisi:
Kürt Meselesi ile PKK sorununu birbirine karıştırarak;
PKK, Kürtlerin sanki tek temsilcisiymiş gibi görülmesiydi.
Şimdi de; Öcalan’ın süreç için tek mercii olarak görülmesi
Altını çiziyorum -hayati bir hatadır-.
Sürecin her bir paydaşı
buna dikkat etmek zorundadır.
Diyarbakır’da yapılan “Özgürlük Yürüyüşlerinde” ortaya çıkan görüntüler,
“çözüme” ancak gölge düşürmüştür.
Emniyet güçlerimize karşı “düşman” diye bağırmak hiç kimseye, hiçbir çözüm getirmez.
Değerli arkadaşlar;
Düşman nidalarının gölgesinde “barış umudu” büyümez, büyüyemez.
Bu yüzden;
Türkiye’nin tarihsel meselelerinin
günlük siyasete alet edilmemesi
ve kısa vadeli politik hedeflere meze haline getirilmemesi gerektiğinin altını
tekrar tekrar çiziyoruz.
10. BİR OYALAMA, BİR KANDIRMACA MI?
Az değil, bir yılı aştı arkadaşlar.
Bir yılı aşan bu sürece rağmen, -hala-
· Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyorsa,
· belediyelere kayyım uygulamaları devam ediyorsa,
· tweet atan gazeteciler şafak operasyonları ile gözaltına alınıyorsa,
· asgari ücretliler ve emekliler açlığa mahkum ediliyorsa,
· KHK’lıların adalet talepleri görmezden geliniyorsa,
· Meclis koridorları mağdurlarla doluysa,
işletilen sürecin
BİR OYALAMA OLMADIĞINI,
BİR KANDIRMACA OLMADIĞINI
kim ileri sürebilir?
11. AZİZ İHSAN AKTAŞ DAVASI
Hala aynı hatalar devam ediyor.
İşte geçtiğimiz günlerde Aziz İhsan Aktaş iddianamesi tamamlandı.
Aziz İhsan Aktaş'a 704 yıl
Belediye Başkanlarına 12 ile 415 yıl arasında cezalar istendi.
· Peki aynı kişiyle,
aynı ihaleyi yapan ve hala davası devam eden
Elazığ Belediyesine ne oldu?
· Diğer AK Partili belediyelere ne oldu?
· Muhalif belediye başkanlarına
100 yıllık cezaların yağdırıldığı bir yerde
AK Partili belediyelere birkaç yıl bile ceza düşmeyecek mi?
Bu arada,
hakkında 704 yıl istenen Aziz İhsan Aktaş elini kolunu sallayarak dışarıda geziyor;
· Biz böyle yaparsak adaleti güveni nasıl sağlayacağız!
· İç cepheyi böyle yaparsak nasıl güçlendireceğiz!
12. GEMLİK LİMAN İŞ SENDİKASI ÇALIŞANLARI
İşte!
Gemlik Liman İş Sendikası üyesi kardeşlerimiz aramızdalar.
Haksız bir şekilde Kod 46 ile işten çıkarıldılar.
Sendikal haklar engelleniyor,
Yetmiyor e-devletleri zorla açtırılarak üyelikleri sorgulanıyor ve istifaya zorlanıyorlar.
Bu baskılar sonucunda
30 işçimizin sendikadan ayrılmak zorunda bırakıldığını biliyoruz.
Bunlar Türkiye’ye yakışır görüntüler değil!
Biz hakları elinden alınan, baskılanan, engellenen kardeşlerimizin yanındayız.
13. TOPLUMUN UMUT HAKKI!
Şimdi tüm bu hukuksuzluklar karşısında
Tüm samimiyetimizle iktidara sesleniyoruz:
· Sürece destek vererek,
· Çözüme katkıda bulunmak isteyen kesimleri hiçe sayarak,
· onlarla müzakerelerde bulunmadan,
· kapalı kapılar ardında,
· yeni adaletsizliklere yol açacak
DÜZENLEMELER YAPMAYIN.
İnsanımızın yurdum dediği topraklara dair “umudunun” olması en temel hakkıdır.
Siz bu coğrafyada “umudu” büyütmek istiyorsanız,
sadece bir kesimin, bir şahsın değil;
toplumun tamamının “umudunu” büyütecek adımlar atın.
Bir kişinin umut hakkı,
86 milyon insanımızın umudundan daha önemli değildir.
14. NADİR TOPRAK ELEMENTİ MESELESİ
Değerli arkadaşlar
Bilindiği üzere Türkiye’miz yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle,
özellikle madenleri ile dünyanın sayılı ülkeleri arasında bulunuyor.
· Bunlardan biri de son günlerde çokça gündeme gelen
· Sayın Erdoğan ve Trump görüşmesinden sonra,
· sürekli tartışma konusu olan
Nadir toprak elementleridir.
Ülkemizde Eskişehir Beylikova’da 12,5 milyon tonluk bir rezerv tespit edildi.
Bu da Çin’den sonra,
dünyadaki en büyük 2. Rezervine sahip olduğumuz anlamına geliyor.
Nadir toprak elementleri olmadan
· günlük hayatta kullandığımız cep telefonundan tutun, elektrikli araçlara,
· jet motorlarından, uçaklara ve uydulara kadar
· hiçbir teknolojik cihaz üretemiyorsunuz.
Bu yüzden Amerika’nın kritik mineral listesinde bulunuyor.
Çünkü Amerika bu elementler konusunda Çin'e bağımlı.
Hal böyleyken tesadüfe bakın ki; Sayın Erdoğan Amerika’dan döndükten sonra ve geçtiğimiz kabine toplantısının akabinde -özetle-;
“Efendim biz bunu işleyeceğiz ama yapamıyoruz,
Uluslararası iş birliği yapacağız,
bunun için görüşmeler devam ediyor” dedi.
Trump da iki gün önce bir açıklama yaptı, diyor ki:
“1 yıl içinde; o kadar çok kritik mineral ve nadir toprak elementine sahip olacağız ki, bunlarla ne yapacağınızı bilemeyeceksiniz.”
Sayın Erdoğan bu durumu keskin bir biçimde reddetmiş olsa da,
Maalesef bu açıklamalar bizim tedirginliğimizi azaltmak yerine daha da artıyor.
Çünkü hemen aklımıza “one minute” ve sonrasında olanlar aklımıza geliyor.
“Rahip Brunsondan” önce ve sonra söylenenler geliyor.
Biz anlıyoruz ki,
Nadir Toprak Elementleri üzerinden yeni bir süreç yürütülüyor.
15. BU PLAN, “YERLİ VE MİLLİ” BİR PLAN DEĞİLDİR!
Biz buradan tüm yetkililere net bir şekilde ifade etmek istiyoruz.
Bu milletin evlatlarının geleceğini ipotek altına alacak adımlar atmayın.
Çünkü bu plan, “yerli ve milli” bir plan değildir.
Bu nadir toprak elementlerini Amerika’ya vermeyi planlıyorsanız bundan vazgeçin.
O Amerika bu elementlerle yaptığı jet motorunu size vermez. Zaten vermiyor!
Uçak yapmamızı istemiyor.
Bunun yerine “sen ver, biz yapalım ve sana satalım diyor.”
Hükümete çağrımızdır:
Gelin bu madenleri satmak yerine bu elementlere,
bu madenlere dayalı sanayi zincirleri kuralım, fabrikalar kuralım.
Türkiye bunu yapacak güce sahiptir.
Sadece cesaret, dirayet ve ferasete ihtiyaç vardır.
Atalarımız ne güzel söylemiş!
“At sahibine göre kişner”
Biz inşallah milletimizden yetkiyi aldığımızda,
Milli plan ve projelerimizle
· bu madenleri çıkaracağız,
· işleyeceğiz
· bu madenlere dayalı yüksek teknolojili sanayi fabrikalarımızı kuracağız.
Madenlerimizi ham olarak satıp
Amerika’nın, Avrupa’nın holdinglerinin cebine değil
milletimizin cebine bu zenginlikleri koyacağız.
16. TÜRKİYE EKONOMİSİ NASIL YÖNETİLİYOR?
Bizim taşımız toprağımız altın. Elimizi attığımız topraktan cevher fışkırıyor.
Ama soru şu: Toprağımızın altı bu kadar zenginken,
Toprağımızın üstünde yaşayan insanımız neden fakir?
Gelin, şöyle bir geçtiğimiz haftanın ekonomi fotoğrafını çekelim:
· Altın rekorlar üstüne rekor kırıyor,
· İş insanları ard arda gidişatın çok kötü olduğunu vurgulayan demeçler veriyor,
· Geçtiğimiz aya göre kapanan şirket sayısının %23 arttığı manşetlere düşüyor.
Geçen hafta, bu kürsüden
200 lirayı gösterip,
Türkiye ekonomisinin nasıl yönetilemediğini anlatmıştık.
Ertesi gün,
Türkiye’nin en büyük banknotunda imzası olan
eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısı
· kendi ülkesini
· kendi milletini
· kendi hazinesini
dolandırmaktan tutuklandı!
Değerli arkadaşlar,
Bir ülkenin parası, o ülkenin itibarıdır!
Bu skandal sadece bir kişinin üzerinden okumak yetmez!
Bu çürümüş ve yozlaşmış bir sistemin ifşasıdır.
Hep söyledik yine söylüyoruz:
Bizim
· insanımız da var,
· toprağımız da var,
· madenimiz de var,
· paramız da var.
Ancak bunlara; millet adına sahip çıkan iktidarımız yok!
17. SİZE KAÇ GECE LAZIMDI?
İşte böyle bir düzende
Türkiye’de ekonomiden umutlu iki kişi kaldı.
Biri Hazine ve Maliye bakanı,
Diğeri Merkez Bankası Başkanı.
Merkez Bankası Başkanı Sayın Karahan, geçtiğimiz günlerde yine çok stratejik bir açıklamada bulundu: Diyor ki:
“Güven bir gecede inşa edilmez.”
Sayın Karahan’a soruyorum;
Size kaç gece lazımdı?
AK Parti iktidara geleli,
Tam 8024 gece geçmiş.
Bu 8024 gecede, ne olmadı ki; güven tesis etmek için süre talep ediyorsunuz?
Bu iktidar için yapılacak en güzel şey
Bu “bin bir gece” masalına son vermektir.
Biz, imtiyazlıların; bin bir gece masallarına son verip,
Onları milletin gerçekleriyle yüzleştireceğiz.
18. MİLLETİN GERÇEĞİ: VERGİ
Gelelim Sayın Şimşeğe.
Bütçe maratonu yaklaşırken, Sayın Şimşek mesaiyi biraz daha fazlalaştırdı.
Anladığımız kadarıyla, sene bitmeden; yeni vergilerle hazineyi doldurmaya çalışıyor.
· Yapılan yanlış yatırımları,
· Peşkeş çekilen madenleri,
· Lüks ve israfa yapılan harcamayı
görmeyen iktidar
· bunlar yüzünden boşalan hazineyi
· açık veren bütçeyi
ya vergileri artırarak
ya her gün yeni vergiler icat ederek
ya da ceza keserek doldurmaya çalışıyor.
Hazine ve Maliye Bakanlığı;
Artık “Vergi Bakanlığına” dönüşmüş durumda.
· Ranta para lazım, vergi koy.
· Faize para lazım, vergi artır.
19. BÜTÇEDE NE KADAR VERGİ VAR?
Şöyle ifade edelim:
2026 bütçesine göre bu milletten 15,6 trilyon vergi toplanacak.
Tekrar ediyorum 15,6 trilyon.
Ama bu para da yetmeyecek.
· Bizden toplanan
Her 100 liralık verginin 21,4 lirası faize gidiyor.
· 2026 yılında otoyol ve köprülerden garanti geçişler için ayrılan bütçe 103.3 Milyar TL
Geçmediğimiz, geçilmeyen yollara bizim paramızı verecekler.
Sadece bununla iki tane daha Osmangazi Köprüsü yapabiliyoruz.
Ne kadar vergi alırsanız alın,
Bu kafayla
· Hazine mi dolar?
· Bütçe mi denkleşir?
20. MEHMET ŞİMŞEK’İN SELAMI!
Ha bu arada delikli hortumla yangın söndürmeye çalışan
Mehmet Şimşek'in selamını aldınız mı, bilmiyorum!
2026'da da emekliye, işçiye, asgari ücretliye, memura, çiftçiye gün yüzü yok diyor.
Nerede söylüyor işte bu 2026 bütçesinde diyor!
· Emekliye sabırlı ol,
· İşçiye biraz daha fedakârlık yap,
· Memura biraz daha ‘idare et’ kardeşim,
· Çiftçiye ölmüşsün ama ağlayanın yok,
· faizcilere ise içiniz ‘rahat olsun' diyor.
Biz;
milletimizin alın terini faize peşkeş çeken bu selamı almıyoruz!
Almayacağız ve bununla sonuna kadar mücadele edeceğiz.
21. ASGARİ ÜCRET TARTIŞMALARI BAŞLADI
Sayın Şimşek bütçede millete selam verdiği gibi;
ABD’den de kara haberi verdi.
“Bu yıl yüksek enflasyonu düşüremeyeceğiz. çünkü zirai don ve kuraklık üretimi kötü etkiledi” dedi.
Enflasyon hedefi tutar tutmaz tartışmaları devam ederken,
Asgari ücret görüşmeleri başladı.
Geçtiğimiz yıl da asgarî ücret artışını bu tahminlere dayanarak yapmışlardı.
İktidar şimdiden TÜİK aracılığıyla altyapıyı hazırlamaya
rakam oyunlarıyla
asgarî ücretliye üç kuruş zam vermenin derdine düşmüş durumda.
Lafı çok uzatmaya gerek yok!
· Gıda enflasyonun %36 olduğu
· Kira enflasyonunun %70 olduğu, bankaların “kira kredisi” vermeye başladığı,
· Eğitim enflasyonunun %66 olduğu
· Doğalgaz fiyatının %44 arttığı
· Bir Cumhuriyet Altının 40 bin TL olduğu
bir ülkede
Asgari ücret
AK Parti’nin değil, Milletin ihtiyacına göre belirlenir.
Öncelikle,
Asgari ücret artık açlık sınırına yenilmemeli.
Açlık sınırına 1 ay bile dayanamayan ZAM olmaz.
Dolayısıyla buradan ilan ediyoruz:
Asgari ücret -en az- %50 zam ile 33 bin lira olmak zorundadır.
Bundan bir kuruş aşağısının kabul edilmesi mümkün değildir!
Bunun altındaki her rakam bu millete zulümdür, emek hırsızlığıdır.
Biz bu süreçte asgari ücretlimizin, emekçimizin yanındayız.
Haklarını sonuna kadar savunacağız!

22. BU BAKANLAR NEREYE BAKIYOR?
Çok ilginç bir dönemden geçiyoruz…
23 yıllık bir iktidar…
İnsan sormadan edemiyor:
Bu iktidar,
Bu iktidarın bakanları nereye bakıyor?
· Türkiye'de çeteler cirit atıyor, trafik ringe dönmüş,
· Torbacılar; caddelerde, sokaklarda okul önlerinde kol geziyor,
· İnsanlar sokaklarda yürüyemez olmuş
Ama İçişleri Bakanına göre
TÜRKİYE, DÜNYANIN EN GÜVENLİ ÜLKESİ.
· Gazeteciler, yaptıkları haberlerden dolayı gözaltına alınıyor,
· yolsuzluk ayyuka, kayyımlar makam odalarına çıkmış,
· muhaliflere, iktidara eleştiride bulunanlara; şafak operasyonları düzenleniyor.
Ama Adalet Bakanı’na göre
TÜRKİYE BİR HUKUK DEVLETİ.
· Enflasyon rakamları rekor üstüne rekor kırıyor,
· altın, dolar, euro almış başını gidiyor,
· insanlar borç sarmalında
Ama Hazine ve Maliye Bakanı’na göre
TÜRKİYE EKONOMİSİNE GÜVEN DUYULUYOR.
· Girdi maliyetleri, üretimi karşılamayan çiftçi kan ağlıyor,
· ülkede hayvancılık bitme noktasına gelmiş,
· her yıl on binlerce hektar ormanlık alan yanıp kül olurken sadece izlemekle yetinen
Tarım ve Orman Bakanı göre
TÜRKİYE DÜNYAYA ÖRNEK GÖSTERİLİYOR.
Tekraren soruyorum arkadaşlar:
Bu bakanlar nereye bakıyor?
Milletin gerçeğini görmemek için yüzlerini nereye çevirmişler?
Ya sosyal medyada siyaset,
Ya da yandaş televizyonlarda hamaset yapıyorlar!
23. KAPANIŞ
Birileri görmezden gelse de, bu ülkenin hakikatini gören milyonlar var!
Gerçeği konuşmaktan korkmayan kadınlar,
adaleti savunmaktan vazgeçmeyen gençler,
emeğiyle, alın teriyle ayakta duran işçiler,
bu ülkenin gerçek sahipleridir!
Bakanlar başka yerlere bakadursun…
Biz milletin gözünün içine bakıyoruz!
Şunu da söyleyeyim:
Orada her şeye rağmen umudu görüyoruz, kararlılığı görüyoruz,
Yaşanabilir bir Türkiye’nin, beraber inşa edeceğimiz güzel günlerin ışığını görüyoruz!
O ışık, ne saraydan doğar, ne Washington’dan, ne Londra’dan…
O ışık, bu milletin yüreğinden doğar!
İnşallah, bunun için,
Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da mücadele etmeye devam edeceğiz.
Bu vesileyle sözlerimi bitiriyor. Hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum."

Kaynak: Haber Merkezi