‘Yalan Dünya’ya veda ederek ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’de kötü adamı canlandırmaya başlayan Hakan Meriçliler, televizyon sektörü için şunları söylüyor: “Bir pazar düşünün. Bir yanda parlatılmış meyveler, diğer yanda doğal olanlar var. Hangisini tercih edersiniz? İkisini yan yana göremeyen seyirci ister istemez kendisine sunulanla yetiniyor. Sektör hormonlu yaratıklar yaratıyor.”

‘Yalan Dünya’da canlandırdığı ‘Çağatay’ karakteriyle milyonların ‘sevgılısı’ haline gelen Hakan Meriçliler, sürpriz bir kararla diziden ayrıldı ve komediden drama geçiş yaptı. Meriçliler, bu sezon Star TV’de yayınlanan ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’ adlı dizinin kötü adamı olarak izleyici karşısına çıkıyor. Bir yandan da İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun ‘Hamlet Makinesi’ adlı oyununda rol alıyor. Tiyatronun kendisi için her şeyden önce geldiğini belirten oyuncu, “Ruhlara inanırım. Her oyundan önce Yunus Emre’yi çağırıp ondan yardım isterim. Bu esnada bana çok acayip bir esneme gelir, sahneye ruhum temizlenmiş şekilde girerim” diyor. En büyük hayallerinden birinin Hrant Dink’i canlandırmak olduğunu söyleyen Hakan Meriçliler ile uzun uzun sohbet ettik. İşte o sohbetten yazıya yansıyanlar...

‘HİSLERİMİ DİNLEDİM’

‘Yalan Dünya’dan ayrılmanla başlayalım. Neden bu kararı aldın?

Gülse’yi de (Birsel), ekibi de çok seviyorum. En başından beri aile gibiydik. İş de harika. Çok zor bir karar oldu. İçgüdüsel olarak hareket değişikliğine ihtiyacım olduğunu fark ettim. 

Neydi seni böyle düşündüren? Canlandırdığın ‘Çağatay’ karakterinin Hakan Meriçliler’in önüne geçmeye başladığını mı hissettin?

Hayır, “Rol üzerime yapıştı” klişesinden bahsetmiyorum. Ben insanın kendini şaşırtması gerektiğine inanırım. Uzun zaman komedide oynadıktan sonra tersine geçmenin vakti gelmişti. Kabuk değiştirmem gerekiyordu. Önce Mahsun Kırmızıgül’ün Tatvan’daki işinden teklif aldım ama Devlet Tiyatrosu’ndaki oyunumu riske etmek istemedim. ‘Yalan Dünya’ başlamadan 1 ay önce ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’den teklif geldi. Gülse ile konuştum. İkimiz de üzüldük ama benim kendimi şaşırtmam şarttı. Reytingi olan bir diziden ayrılarak risk de almış oldum ama hislerim böyle hareket etmemi söyledi.

‘BİZ SON JÖNLERİZ’

‘Çağatay’ ile birlikte milyonlar seni tanıdı. Bu tür patlamaların, altyapısı sağlam olmayan oyuncularda travma yaratabileceğini düşünüyorum. Herkesin oyuncu olmak istediği, sadece görselliğin birçok kapıyı açabildiği bir dönemden geçerken bu konuda neler söyleyeceksin?

Kimin beni nereden tanıdığının önemi yok benim kendimi nereden tanıdığım önemli. Ben bir tiyatro oyuncusuyum. Bir pazar düşün. Bir tarafta parlatılmış meyveler var, diğer yanda doğal olanlar; hangisini tercih edersin? İkisini yan yana göremeyen seyirci ister istemez pazardaki parlatılmış meyvelerle yetiniyor. Ben seyircinin sadece güzeli görmek istediğine inanmıyorum. Ekşi Sözlük’te biri “Erdal Beşikçioğlu ‘Bir Deli’nin Hatıra Defteri’ni oynarken, oyunun bir bölümünde rolü Hakan Meriçliler devralmalı” demiş. Oyunlarımızı izlemiş ve bizi yan yana koymuş. Bunu isteyen seyirciler de var. 

Keşke yapımcılar tiyatrolarda keşfe çıksa.

Çok yetenekli, pırıl pırıl gençler var. Aynı fikirdeyim. Ayrıca tiyatroda 42-46 yaş arası kuşağı ‘son jönler’ olarak nitelendiriyorum. Ben, Erdal, Yetkin (Dikinciler)... Bunu tipten hareketle söylemiyorum, bizim yaşanmışlıklardan kaynaklanan bir duruşumuz var. Ben üniversiteyi bitirene kadar hormonlu hiçbir şey yemedim. Bize ‘eski toprak’ diyecekler, kolay ölmeyeceğiz. Hormonlu beslenenler için durum böyle olmayacak. Hormonlu meyvelerden yola çıkarsak sektör hormonlu yaratıklar yaratıyor, bu bir moda belki de. Ama hormonsuz olanlar da var. Zamanla hormonsuz olanlar ön plana çıkacak, eminim.

‘Kaderimin Yazıldığı Gün’de kötüyü canlandırıyorsun. Genelde oyunculara benzer roller teklif edilir. Şanslı hissediyor olmalısın...

Evet. Haklı nedenlerden dolayı kötü olan bir adamı canlandırıyorum. Yakup sürekli aşağılanıyor. Sürekli aşağılanan kişi çok tehlikelidir. Hitler bunun başlıca örneği. Bu kadar aşağılanan biri her şeyi yapabilir. Yakup da sınırsız bir kötülüğe doğru yol alabilir.

 

‘Özcan, müthiş komik oynar’

Özcan Deniz ile oynamak nasıl? Tuttu mu kimyanız?

Özcan’ı çok sevdim. Bazı insanlara “Şarkı söylediği için oyunculuk da yapıyor” yaklaşımıyla haksızlık yapılıyor. Özcan çok profesyonel. Bir adam kadrajda yokken de aynı oyunu veriyorsa benim için çok makbuldur. 

Hep benzer karakterleri oynarsan o oyun bir süre sonra doğaçlama çıkmaz mı?

Ben farklı bir şey, mesela komedi izlemek isterim Deniz’den... Haklısın çıkar ama bu Özcan’ın günahı değil. Ben Özcan’a “Senin kesinlikle özgür bırakılman gerekiyor” dedim. Özgür bırakıldıkça çok iyi hareket ediyor. Üstelik oyunculuk anlamında tok boksör, yanındakine yol açıyor. Bu, ekranda da sahnede de çok önemlidir. Sette kendi aramızda komedi yapıyoruz. Özcan çok komik biri ve bence müthiş komik oynar ama kimse buna para yatırır mı bilmiyorum. “Gel birkaç sene sonra birlikte bir komedi yapalım” dedim Özcan’a. Bu arada Begüm de (Kütük Yaşaroğlu) yürüyen komedyen. Ona da “Neden ısrarla dram deniyorsun? Komedi yapmalısın” diyorum.

‘AŞKTA SINIFTA kalmış durumdayız’

İlk röportajımızda “Ben aşkın darbelisini severim. Tutkulu ve derin aşkların adamıyım” demiştin. Günlük heyecanların adına aşk denildiği günümüzde hayalindeki gibi yaşayabiliyor musun aşkı?

Bahsettiğin durumun adı çürüme. Ben bir aşk çocuğuyum. Bu özelliğim yaşam enerjime de yansıyor. Tutkuluyum, şaşırtmayı seviyorum. Etrafımızdaki çoğu insan aşk çocuğu değil. Bu nedenle sadece ülkemizde değil tüm dünyada aşk çocukları açısından çok yıpratıcı bir süreçten geçiyoruz. Çoğunluk aşkın değil, gününü renklendirmenin peşinde. Garip bir özgürlük anlayışı var. Bence aşkta sınıfta kalmış durumdayız. Bu durum şarkılara, dizilere, filmlere yani üretimlerimize de yansıyor. Gitgide robotlaşan, makineleşen bir insan profiliyle karşı karşıyayız ve maalesef acayip bir yere gidiyoruz.

‘Tiyatroyla savaşanlar asla kazanamayacak’ 

‘Hamlet Makinesi’nde rol alıyorsun. Çağatay karakterine duyulan sevgi seyirci sayısını etkiledi mi?

Televizyonun böyle bir etkisi var, beşle çarpıyor. Çağatay’ı ‘Hamlet’te görmek seyirciyi şaşırtıyor, çarpılıyorlar. Oyun, iktidarların olmadığı bir dünyadan bahsediyor. Canlandırdığım karakter yumruğunu sallarken “Bu yumruğu aslında kendime sallıyorum” diyor. Hayatta da kendimizle yumruklaşma ve bir yere varamama halindeyiz.

Bu aralar tiyatroya da bol bol yumruk sallanıyor maalesef...

Kazanamayacakları tek savaş bu. Tiyatro çağlar boyunca yasaklandı ama hep yeniden canlandı. Tiyatro hep devam edecektir, yaşayacaktır.