Meclis’te yaptığı basın açıklamasında Sarıbal, AKP’li bir yöneticinin şikayeti üzerine sokak röportajları yapan üç muhabirin sabaha karşı evleri basılarak gözaltına alındığını hatırlatarak, “AKP iktidarı bütün kesimlere olduğu gibi basın emekçilerine de hayatı zindan etmeyi sürdürüyor” dedi. Avrupa Konseyi ve Uluslararası Gazeteciler Federasyonunun (IFJ) raporlarına göre Türkiye, dünyada en fazla gazetecinin hapiste olduğu ülke konumunu uzak ara koruduğuna vurgu yapan Sarıbal, şöyle devam etti:

Tek suçları halkın sesini duyurmak

“AKP’ye yandaş olmayan basın mensupları her türden baskıyı yaşamaya devam ediyor.Bunun son örneği iki gün önce yaşandı. Bir mikrofon ve telefon ile sokakta vatandaşın görüşlerini alıp sosyal medyada paylaşan 3 muhabir arkadaş Arif Kocabıyık, Hasan Köksoy ve Turan Kural, AKP’li bir yöneticinin şikâyeti ile sabaha karşı evleri basılarak gözaltına alındılar.Bu arkadaşlar, yorum yapmadan sadece vatandaşa soru soruyorlar ve bunu kamuoyu ile paylaşıyorlar. Bu arkadaşların tek suçları vatandaşın sesini kamuoyuna duyurmak. Nasıl ağır bir suç işledilerse artık yargılamaları bitene kadar ev hapsi ile cezalandırıldılar.”

Barınamayan Öğrenciler

Baskı görenlerin gazetecilerle sınırlı olmadığını, toplumun bütün kesimlerinin AKP’nin baskıcı yönetim tarzından payını aldığını ifade eden Sarıbal, yurt sorunlarını dile getirmek için Ankara’ya gelmek isteyen üniversite öğrencilerinin gördüğü şiddetin bunun son örneği olduğunu söyledi. Üniversitelerin açıldığı günden beri öğrencilerin barınma hakları için mücadele ettiğini ama bugüne kadar taleplerinin karşılanmadığını anımsatan Sarıbal, “Barınamayan öğrenciler, Mecliste bütçe görüşmelerinin devam ettiği dönemde seslerini yöneticilere duyurmak üzere Başkent Ankara’da toplanmak, Ankara Ulus meydanında “Barınamıyoruz” demek istediler, yine bilindik yöntemlerle şiddet gördüler. Bu gençler önceki gün şehrin girişlerindeki yollar kapatılarak, durduruldu ve şehre sokulmadılar. Anayasal güvence altındaki gösteri ve seyahat hakları gasp edildi. Yetmedi bir de haklarında bir sürü yalan yanlış iddia ortaya atıldı. Bu gençler her türlü psikolojik baskıya maruz bırakıldı. Kamu kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekerek sermaye transferi yapan AKP, öğrencilerin barınma sorunu çözemediği gibi seslerinin duyulmaması için öğrencilere zulüm etti” dedi.

Cezasızlık daha büyük suçlara zemin hazırlıyor

Son yıllarda ardan polis şiddeti sonrası yaşanan sivil ölümlere de değinen Sarıbal, Baran Tursun Vakfı’nın hazırladığı rapora göre 2007 ile 2020 yılları arasında 92’si çocuk 404 sivil, polisin silah ve orantısız güç kullanımı sebebiyle hayatını kaybettiğini hatırlattı. Cezasızlık politikaları nedeniyle her geçen zaman daha ağır suçların yaşandığını ifade eden Sarıbal, bunun son örneğinin 29 Kasım Pazartesi günü İstanbul’da yaşandığını belirtti. İstanbul’un göbeğinde Çetin Kaya isimli gencin polisin başına sıktığı kurşunla öldürüldüğünü hatırlatan Sarıbal, “Yaşananlar insanlarımızın can güvenliğinin olmadığını bir kez daha ortaya koydu” dedi.

Çetin Kaya’nın öldürülmesi sonrası yaşananları da aktaran Sarıbal, şu bilgileri verdi;“Çetin Kaya’nın ölümünden bir gün sonra İstanbul Valiliği yazılı bir açıklama yaparak, ‘dur’ ihtarına uymayan şüpheli bir aracın takibe alındığını, araçtaki bir kişinin yaya olarak firar ettiğini, sürücü koltuğundaki Çetin Kaya'nın ise yakalama işlemi sırasında görevli personele “mukavemette bulduğunu” duyurdu. Oysa olayın tanıkları Çetin Kaya’ya ters kelepçe takan polisin ardından başına ateş ederek öldürdüğünü belirtiyorlar. Olayı gören minibüs var. Kamera kayıtları var. Nitekim olaya adı karışan polis önce taksirle öldürme ile soruşturulurken, sonra kasten öldürmekten cezaevine gönderildi. Ama şimdi hem minibüs sürücüsü ve olayın tanığı yolcuların aranarak tehdit edildiğine ilişkin haberler var. Çetin ve arkadaşının kullandığı kiralık araç hemen teslim edilerek temizlenmiş. Açıkça olayın karartılması için bir çaba var. Savcılar derhal bu kayıtları almalı, tanıkları dinlemeli ve her şeyin açıkça ortaya konmasını sağlamalı.”