Tevhid akîdesini lekeleyen inanç Allâh-u Teâlâ’dan başkasının herhangi bir şeyde tesir edeceğine, o şeyin ulûhiyetine ve Allâh-u Teâlâ’dan başkasının ibadete layık olduğuna inanmaktır.

Ulûhiyetine ve ibadete layık olduğuna inanılan bir varlığın karşısında eğilerek ona çağrıda bulunmak ibadet sayılır. Böyle bir çağırış elbette şirktir ve Allâh-u Teâlâ’dan başkasının ilah olduğuna inanmaktır.

Ölülere ve cansızlara bir çağrıda bulunmakta ne küfür, ne de şirk vardır. Çünkü böyle bir çağrıda, ne onun ulûhiyetine ve ibadete lâyık olduğuna, ne de onun Allâh-u Teâlâ’dan başka herhangi bir şeye tesir edeceğine dâir bir inanç mevcut değildir.

İnkârcıların inançlarından biri de; ölü ve cansıza karşı çağrıda bulunmayı küfür, şirk ve Allâh-u Teâlâ’dan başkasına ibadet saymalarıdır.

Bu sözleri de yersiz ve değersizdir. Doğruluğunu isbat eden delilleri de yoktur. Fakat onlar çağrıda bulunmanın bir dua manasında olduğunu, duanın ise ibadet, hatta ibadetin özü ve beyni olduğunu iddia ederek, müşrikler hakkında nâzil olan birçok âyetleri çağrıda bulunan Müslümanlar hakkında yorumlamışlardır.

Böylece hilekârlık yaparak birçok Müslümanı doğru yoldan saptırmışlardır. Biz de diyoruz ki; nidâ bazen dua (çağrı) manasında olabilir ki:  “Peygambere, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın” (Nûr Sûresi:63’den) âyet-i kerîmesinde de böylecedir.

ÇAĞRI İBADET DEĞİLDİR

Fakat buna ibadet denilemez. Çünkü çağrı ibadet değildir. “Her çağrı dua, her dua da ibadettir” sözü, ölü ve diriye çağrıda bulunmayı kapsar.

O zaman ölüye, diriye, hayvânâta ve cansız varlıklara çağrıda bulunmanın kesin olarak yasak olduğu hükmüne varılır. Halbuki hiç de böyle değildir.

Ancak ulûhiyetine ve ibadete layık olduğuna inanılan bir varlığın karşısında eğilerek ona çağrıda bulunmak ibadet sayılır. Böyle bir çağırış elbette şirktir ve Allâh-u Teâlâ’dan başkasının ilah olduğuna inanmaktır. Fakat ulûhiyetine, varlıklar üzerinde tesirine, ibâdete lâyık olduğuna inanmadığı bir varlığa sırf çağrıda bulunmak ibadet sayılmaz.

HİÇBİR MÜSLÜMAN İNANMAZ

Nitekim ölülere ve cansız varlıklara çağrıda bulunulan birçok hadîs-i şerîf vardır. Muhâliflerin: “Çağrı duadır, dua da ibadettir” demeleri her yönüyle ve kesin olarak sahih değildir. Eğer dedikleri gibi olacak olursa, ölüye de diriye de çağrıda bulunmak yasak olur.

Çünkü ölü olsun diri olsun, her ikisi de herhangi bir şey tesir edememe hususunda eşittir ve hiçbir Müslüman Allâh-u Teâlâ’dan başkasının ulûhiyetine ve Allâh-u Teâlâ’dan başkasının herhangi bir şey üzerinde tesiri olacağına inanmaz.

FÂSİT BİR İNANÇ

Eğer onlar: “Diriye çağrıda bulunmak ve ondan herhangi bir şey istemek, onun istenilen şeyi yapmaya kadir olduğu için olabilir, fakat ölü ve cansız varlıklar âciz olduğu için istenileni yapmaya gücü yetmez” derlerse, biz de:

“Sizin dirilerin bazı şeyleri yapmaya kadir olduklarına inancınız, kulun kendi iradesiyle yapacağı işlerini yaratmaya kadir olduğuna inanmanızı icâb eder” deriz.

Bu fâsit bir inanç ve bâtıl bir mezheptir. Çünkü Ehl-i Sünnet itikadına göre; kulun kendini ve fillerini yaratan Zat, ortağı ve benzeri olmayan bir Allâh’tır. Kulun ise ancak görünüşte kesbi (çalışarak elde etmesi) kendisine âittir.

TESİR EDEN ANCAK ALLAH’TIR

Çünkü Allâh-u Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de: “Sizi de, (elinizle) yapageldiğiniz şeyleri de Allâh yaratmıştır” (Sâffât Sûresi:96) buyuruyor. Diğer bir âyet-i kerîmede ise:  “Allâh herşeyi yaratandır” (Zümer Sûresi:62) diye buyurur.

Yaratamamakta ve tesir edememekte diri de, ölü de, cansız varlıklar da 

eşittir. Yaratan ve tesir eden ancak 

Allâh-u Teâlâ’dır. Tevhid akîdesini lekeleyen inanç ise Allâh-u Teâlâ’dan başkasının herhangi bir şeyde tesir edeceğine, o şeyin ulûhiyetine ve Allâh-u Teâlâ’dan başkasının ibadete layık olduğuna inanmaktır. Fakat böyle bir inançta olmamak şartıyla sırf çağrıda bulunmanın bir 

zararı yoktur. Bu konudaki hadîs-i 

şerîfler pek çoktur.

“EY KABİR EHLİ”

Bir kısmı daha önce Osman ibni Huneyf ve Bilâl ibni Hâris (Radıyallâhu Anhümâ)nın rivayet ettikleri ve ashâb-ı kirâmın ve Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in vefatından sonra yağmur için yaptıkları dualar bölümünde zikredilmiştir. Kabir ziyareti hakkındaki hadislerde de birçok çağrı (nidâ) ve hitap (söz yöneltme) vardır. İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayete göre Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in:  “Ey kabir ehli! Selam sizin üzerinize olsun. Ey bu memleketin sakinleri olan müminler! İnşâallâh biz de sizlere kavuşacağız” (Farklı bir lafızla, Tirmizî, Cenâiz:59, no:1053, 3/369; Müslim, Cenâiz:35/103, no:974, 2/363) buyurmasında hem nidâ (çağrı), hem de hitab (söz yöneltme) vardır.

Bunun gibi pek çok hadîs-i şerîf vardır. Fazla uzatmamak için tekrarına lüzum görmüyoruz.

ŞEFAAT İÇİN YALVARMAK

Dört mezhebin bütün büyüklerinden nakledildiğine göre, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in kabrinin yanı başına gelerek:  “Ey Allâh’ın Rasûlü! Günahlarımdan istiğfar ederek huzuruna geldim. Rabbim yanında bana şefaatçi olman için sana yalvarıyorum” diye dua etmek, her ziyarete gelen için müstehaptır.

Nidâ (çağrı) şekillerinden biri de, her namazda insanın teşehhüde oturduğunda tahiyyat okurken:  “Ey Nebî! Allâh’ın selamı, rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun” diyerek çağrı da bulunmasıdır.

CANSIZLARA HİTAPTA BULUNURDU

Bilâl ibni Hâris (Radıyallâhu Anh)ın, “Âmü’r- Ramâd” adı verilen kıtlık senesinde boğazladığı koyunu zayıf ve cılız çıkınca: “Vay Muhammed! Vay Muhammed!” diyerek Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e çağrıda bulunduğu sahih senetlerle rivayet edilmiştir.

Ashâb-ı kirâm Müseylemetü’l-Kezzâb ile savaştıklarında:  “Vay Muhammed! Vay Muhammed (yetiş)” diye çağırmayı âdet edinmişlerdi. (İbni Kesîr, el Bidâye ve’n-Nihâye:6/324)

Abdullâh ibni Ömer (Radıyallâhu Anhümâ) bir kere ayağına kramp girmişti. Ona: “En çok sevdiğin insanı hatırla” dediler. O zaman:  “Vay Muhammed!” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no:993, sh:262) diye çağırınca ayağı açıldı.

GÖRÜNMEYEN KULLAR VARDIR

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir yere vardığı zaman:  “Ey toprak! Benim de Rabbim senin de Rabbin Allâh’tır” (Ebû Dâvûd, Cihad:75, no:2603, 2/40) diyerek cansızlara hitapta bulunurdu. Böyle bir çağrıda bulunmakta ne küfür, ne de şirk vardır. 

Çünkü böyle bir çağrıda, ne onun ulûhiyetine ve ibadete lâyık olduğuna, ne de onun Allâh-u Teâlâ’dan başka herhangi bir şeye tesir edeceğine dâir bir inanç mevcut değildir.

Fıkıhçılar, yolculuk âdâbından bahsederlerken: “Bir kimse hiçbir insanın bulunmadığı bir yerde hayvanını kaybederse: ‘Ey Allâh’ın kulları! Hayvanımı durdurun!’ desin. Bir kimse bir şey kaybeder veya bir yardıma ihtiyaç hissederse:

 ‘Ey Allâh’ın kulları! Benim yardımıma koşun, benim imdadıma yetişin’ diye seslensin. Çünkü Allâh-u Teâlâ’nın nice görünmeyen kulları vardır” demişlerdir.

İCABET EDERLER

Fukahânın bu sözlerinin delili mâhiyetinde Abdullâh ibni Mesûd (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur: “Sizden birinin geniş bir ovada hayvanı kaçarsa: ‘Ey Allâh’ın kulları! Hapsedin (hayvanımı durdurun)’ diye çağırsın. Zira gerçekten Allâh-u Teâlâ’nın yeryüzünde hazır bulunan kulları vardır ki kendisine icâbet ederler (hayvanını tutarlar).” (Ebû Ya‛lâ, el-Müsned, no:5269, 9/177; İbni Hacer, el-Metâlibu’l-‛Âliye, no:3375, 3/239; Taberânî, el-Mu‛cemü’l-Kebîr, no:10518, 10/217; Deylemî, Müsnedü’l- Firdevs, no:1311, 1/330)

Bu sözde hem çağrı, hem de görülmeyen kimseler vasıtasıyla faydalanmak vardır.

SİZ ONLARI GÖREMEZSİNİZ

Taberânî (Rahimehullâh)ın, Utbe ibni Gazvân (Radıyallâhu Anh)dan rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):  “Biriniz bir şeyi kaybederse veya hiçbir insanın bulunmadığı bir yerde yardıma ihtiyaç hissederse: ‘Ey Allâh’ın kulları! Bana yardıma koşun (benim imdadıma yetişin)’ diye seslensin. Çünkü Allâh-u Teâlâ’nın nice kulları vardır ki siz onları göremezsiniz” (Taberânî, el-Mu‛cemu’l-Kebîr, no:290, 17/117; Heysemî, Mecma‛u’z-Zevâid, no:17103, 10/188) buyurmuştur.

Ebû Dâvûd (Rahimehullâh)ın, Abdullâh ibni  Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayet ettiği bir  hadîs-i şerîfte zikredildiği üzere Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yolculuğu esnasında gece karanlık olduğu zaman şöyle derdi: “Ey arz! Benim de Rabbim senin de Rabbin Allâh’dır. Senin şerrinden, sende bulunanların şerrinden, senin içinde yarattıklarının şerrinden ve senin üzerinde gezenlerin şerrinden Allâh’a sığınırım. Arslan ve diğer hayvanların, akrep ve yılanın, bu belde sâkinlerinin, her doğuranın ve çocuklarının şerrinden Allâh’a sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Cihâd:75, no:2603, 2/40)

HİLALE HİTAP

Fukahâ nezdinde yolculuk esnasında geceleyin bu duayı okumak sünnettir. Halbuki bu duada cansızlara çağrıda bulunulmuştur. Tirmizî (Rahimehullâh) Abdullâh ibni Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)dan, Dârimî (Rahimehullâh) da Talha ibni Ubeydillâh (Radıyallâhu Anh)dan nakletmişlerdir ki Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hilâli gördüğü zaman ona hitâben: “Benim de Rabbim senin de Rabbin Allâh’dır” (Süneni Dârimî, Savm:3, no:1640, 2/429) derdi. Bu hadîs-i şerîfte de bir cansıza hitapta bulunulmuştur.