EMRi BiL MARÛF NEHYi ANiL MÜNKER 

Elli dört farzdan on dokuzuncusu “İyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek”tir. 

Çünkü Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

 “(Ey ümmet-i Muhammed! Allah’ın ezelî ilminde de, Levh-i Mahfûz’da da, geçmiş ümmetlerce de,) insanlar(ın menfaatini temin) için (meydana) çıkarılmış olan birçok ümmetin en iyisi siz oldunuz!  (Çünkü siz, Kitap ve Sünnet’e uygun olup, şeriât ve akıl tarafından güzel bilinen) marûfu emredersiniz, (kâfirlik ve bütün yasakları içine alan) münkerden nehyedersiniz.” (Âli İmrân Sûresi:110) 

İMANIN EN ZAYIFI

Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:  “Sizden biriniz kötü bir söz yahut kötü bir fiil görse onu eliyle değiştirsin, eğer eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Eğer diliyle de gücü yetmezse kalbiyle eylesin. Bu ise îmânın en zayıfıdır.” Allâh-u Teâlâ kendisinden ve babasından râzı olsun- Âişe (Radıyallâhu Anhâ) dan, rivâyete göre; Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:  “İşlediğiniz günahın cezasının emâreleri ortaya çıkıp, ettiğiniz duânız kabul olmazdan önce, istediğiniz de size verilmezden ve yardım istediğinizde yardım olunmamanızdan önce emri bil marûf ve nehyi anil münker yapınız. (İyiliği emredip, kötülükten nehyediniz.)” (Salâhî Efendi, Ellidört farz şerhi, sh:22)

HAYIRLILARIN HELAKINA SEBEP 

“Hazreti Allâh-u Zülcelâl, Yûşâ (Aleyhisselâm) a: “Ey Yûşa! Ben, senin kavminin hayırlılarından kırk bin, şerlilerinden ise altmış bin kimse helâk edeceğim” diye vahyetti.  O vakit Yûşa (Aleyhisselâm): “Yâ Rabbi! Şerlilerin helâklarına sebep şerleridir! Hayırlıların helâklarına sebebi hikmet nedir?” dedi.  Hakk Celle ve Alâ da: “Sebebi odur ki onlar Benim gazabımla gazablanmadılar (Benim kızdığım şeye kızmadılar) ve  emri bil marûf, nehyi anil münker yapmadılar (iyiliği emredip, kötülükten nehyetmediler).” buyurdu. (Salâhî Efendi, Ellidört farz şerhi, sh:22-23)

Tövbe edip dönen adam eski arkadaşlarıyla oturup kalkmaktan sakınmalıdır. Kötü arkadaş insan şeytanına dâhildir. Eski mevzulardan konu açıp, günahları hatırlatarak kalbe vesvese verir.

Bir adam mürşidini buldu ve bağlandı diyelim. Bu adamın ikinci yapacağı iş sakınmak. 

Neden sakınacak? Kötü amelleri olan arkadaşlarla oturup kalkmaktan sakınacak. Tarikata girdin ama tasavvuf bilmeyen, mürşid bilmeyen eski arkadaşlarınla yine laga luga yapıyorsun. 

Ancak onlara vaaz etmeye, tebliğ etmeye müsaade var. Ama içli dışlı olup, eğlence meclislerinde bulunacak derecede onlarla düşüp kalkmayacak. 

Çünkü insan şeytanları ve cin şeytanları vardır. İnsan şeytanları, cin şeytanlarından akvadır. Daha kuvvetlidir. 

Cin şeytanı vesvese verir gider, insan şeytanı adamın elini bağlayıp iple bile çeker. Onun için kötü arkadaş insan şeytanına dâhildir. 

Cin şeytanından da kuvvetlidir. E cin şeytanı zaten içinde var. İçten ve dıştan yardımlaşma ve destek olduğu zaman senin kaymaman, kendini kaptırmaman hemen hemen imkânsızdır. Onun içindir ki cin ve insan şeytanlarının kalbinde tasarrufta bulunup seni saptırması noktasında kalbinin ortasında bir merkez vardır. Akıl, ruh, dimâ, beyin, kalp dediklerinin müşterek bir noktası vardır. Kalp bunun mahallidir. 

ESTAĞFURULLAH ÇEKSEN DE OLMAZ

Kötü arkadaş “Eskiden her gece nasıl giderdik o yana, bu yana. Sen de şimdi sofu oldun. Şu anda düşüp kalkacağın çok da güzel birisi var aslında ama sana da denmez ki şimdi bir şey. Hemen estağfurullah çekersin” falan der. Sen estağfurullah çekersin ama burada kalbe bir vesvese girer. Ondan sonra gece teheccüde kalkarsın, tarikat dersi yapacaksın “Acaba dedikleri kadın nasıl bir şeydi?” diye düşünerek 500 kere öyle çekersin. Ben seni biliyorum. 

ZEHİRLENMEYE LÜZUM YOK

Yani şimdi biz insanız. Vesveselere aldanırız, kapılırız. Mühim olan zinaya düşmemektir. Yoksa kalpten geçmemeli diye bir şey yok. Çünkü kimse peygamber değil. Amma velakin ne lüzum var oradan bir zehir almaya?! Ondan sonra o zehri temizlemek için 5 ay uğraşmaya ne gerek var?! Yani zehiri hiç almasak da, yani mikrobu almasak da, ondan sonra iğne de olmasak. Daha iyi değil mi? Yoğun bakıma da kalkmasak daha iyi değil mi? Bir de bunun tehlikesi de var. Bazı mikroplar da yoğun bakımdan mezara doğru gider. 

HAC YERİNE MEZARA GİTMEK 

Bu konuşma adamı mahveder. Lafına sözüne dikkat edeceksin. Vesvese gelecek konuşmalardan, adamlardan kaçacaksın. 

Adam hacca gidiyorum diye tövbe etmiş, dönüş yapmış, her işi bırakmış gitmiş komşusuna helallik almış. Komşusu da helal olsun demiş. 

Adam ‘Cümle haklarınızı helal edin’ demiş. Komşusu ‘Cümlesi helal olsun’ demiş. Adam ‘Cemi haklarınızı helal edin’ demiş. Komşusu ‘Cemisi helal olsun’ demiş. Üç, dört devam etmiş böyle. Komşusu “Yahu hacca gidiyorsun. Bir kahve içmedin, kahveyi soğuttun. Buyur, bir ikramımızı al. 

Döndüğünde de biz sana zemzeme geliriz. Allah kabul etsin. Tamam kardeşim, ne yaptın ki neyi helal edeceğiz” demiş. Komşusu şüphelenmiş artık, üç, beş, yedi defa helallik isteyince. “Bu nasıl bir şeydi de helal olmayacak. Ne var aramızda?” diye sormuş. Adam da dememiş mi “Ben bu yolda değilken senin karınla ara sıra…” Komşusu bunu duyunca vay demiş, çekmiş silahı alnının çatından vurmuş. Adam hacca gideceğine mezara gitmiş, komşusu da katil olmuş, içeri girmiş. 

Yani böyle fuzuli konuşmalar olmamalı. “Tövbe ettim, dönüşüm yaptım” diyerek dır dır konuşuyor.  

Eskiyi niye açıyorsun?! Allah ile aranda, niye saklamıyorsun?! Günahını niye söylüyorsun? Milleti yaptığın günaha niye şahit ediyorsun?! Vesaire, vesaire… Sohbet niye dinlemiyorsun? Sohbet dinleseydin başına böyle bir şey gelmezdi. 

ESKİ GÜNAHLARDAN ZEVK ALMAMALI

Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) günahını anlatacak adama “Kendine yaptığın işi setreyle” buyururdu. Kapat, gizle bana niye anlatıyorsun? Kainatın Efendisi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dinlemek istemiyordu. Niye anlatıyorsun adama? 

Allah ile aranda, tövbe et. Kul hakkı varsa iade et. Böyle yaptığın bir durumda iade edilecek hak, hukuk yok. Ancak Allah’a tövbe, istiğfar edeceksin. Başka yapacak bir şey yok. Adamı niye katil ediyorsun?! 

İşte böyle haddini bilmez, kendini bilmez, fuzuli konuşan arkadaşlar çok sıkıntılı. Eski günleri açar, eski hesapları karıştırır, eski günahlarını ballandıra ballandıra anlatır. “Ben şimdi tövbe ettim ama bizde ne yollar vardı” falan der. 

Sus yahu! Başlayacak yollara, burada yol arayanlar var zaten, o yollar nerden gider diye soracaklar bu sefer. Bu da az kalsın “Buradan gider, ben gelmeyeyim ama sen biraz oyalan. 

Gençlikte bir şeyler yap. Bak biz yaşlandık, tövbe ettik yapamıyoruz” diyecek. Böyle adamlar da var, ben rastladım bunlara. “Elimizi, ayağımızı bağladık şimdi” diyorlar. Neyini bağladın? 

Böyle tövbe mi olur? Eski günlere hasret çekilerek, günahlardan lezzet duyularak, günah hatıraları tazelenip zevk alınarak tövbe mi olur? 

TEMİZLEMEYE UĞRAŞACAĞINA KİRLETME

Tövbeyi nasuh da bu şartlar var. “Aklından geçtiğinde zerre kadar zevk alırsa tövbeyi nasuh değildir” diyor. Nasıl tövbeyi nasuh olacak? Herkes çanak kırmış, süt dökmüş. Bu Allah ile aradan kalacak kardeşim. Onun için kötü arkadaşlardan, “Eskiden şöyleydim, böyleydim” diye konuşan gevezelerden sakınacak. 

İsterse sabaha kadar teheccüd kılsın, geveze seni bozar. İnsü cin şeytanlarını kalbinin sahnesinden, ortasından eksik bırakmak, geri koymak için arkadaşlardan uzak duracak. Böylece şeytanlığın pisliğinden, şeytanın sevip razı olduğu vesveselerin kalbini kirletmesinden, kalbini arındırmış olacak. Yani pisletip temizlemeye uğraşacağına, kirletmemeye bakacak. Oldu ki bir şey oldu, kirlendi. Tabi ki tövbe istiğfar her zaman için sabundur. Adamı temizlemek için Allahımızın bize öğrettiği bir vazifedir. Ama ne lüzum var?!