Birkaç hafta önce Dolapdere bitpazarına, öncelikle fakirler için giysi almak niyetiyle gittim. Birer liradan hayli kaliteli gömlek, kazak, kadın ve çocuk elbisesi aldım. Onar liraya yepyeni iki kadın mantosu, daha nice şeyler.

Bir de beş liraya bir erkek gömleği aldım ki, hiç giyilmemişti, yepyeniydi, Armani markası taşıyordu. İnternete baktım, dükkan fiyatı 500 lira!.. Onu kendime sakladım.

Bu giysilerin bir kısmı yıkandı, poşetlere konuldu. Fakir mahallesindeki hayırsever hanıma telefon edildi.

-Efendim, elimizde fakirlere dağıtmak için hayli erkek, kadın, çocuk giysisi var, getirelim mi?

-Bunlar yeni midir?

-Yeni değildir ama hepsi kalitelidir, yıkanmıştır, tertemizdir.

-Kalsın, sakın getirmeyin… Ev böyle kullanılmış giyim eşyası ile dolu. Kimse istemiyor…

Bir de, Sultanahmet’teki muhtar Mehmet Çoban beye müracaat edeceğim, bakalım o dağıtabilecek mi?

Yardım dağıtma konusundaki şartlarımı daha sıkı hale getirmem gerekiyor.

Gurur ve kibir fakirlere hiç yakışmıyor.

Yepyeni tertemiz bir kazak veya gömlek. Muhtaç olduğu halde, kullanılmış diye bunu istememek, giymemek gurur ve kibirden ileri geliyorsa, pek fena bir şeydir.

Zekat ve sadaka dağıtmaya devam edeceğim. Şartlara bir yenisi eklendi:

Eski iki şart: Pahalı cep telefonuna sahip olmayacak… Pek külüstür de olsa otomobili olmayacak… Üçüncü yeni şart: “Ben, kaliteli, tertemiz, yepyeni olsa bile eski giysi giymem” demeyecek.

Bir liraya aldığım 500 liralık Armani gömlek bakalım fakire yakışacak mı?

***

Üniversiteli idealist Müslüman gençlere:

Hayatta başarılı olmak istiyorsanız, lüzumsuz yükler yüklenmeyiniz, birtakım külfetlere girmeyiniz, tabir caizse kuyruklarınıza kabak bağlamayınız, enerjilerinizi boşuna harcamayınız, vakitlerinizi israf etmeyiniz.

Müslüman gençlerin, kahvehane ve çayhanelerde, kantinlerde; gevezelik, zevzeklik, laklâkiyat yaparak kıymetli vakitlerini israf etmeleri esef verici bir haldir.

Üniversitenin hangi branşında okuyorsa okusun, her Müslüman genç mutlaka Osmanlıca öğrenmelidir. Ben ileride makine mühendisi olacağım, bana Osmanlıca gerekmez diyenler büyük yanılgı içindedir.

Maddî imkana sahip olanlar, İmam Gazalî hazretlerinin İhyâ adlı mükemmel ve mükemmil kitabını alsınlar ve bundan her gün en az yedi sekiz sayfa okusunlar. Baştan başlamak şart değildir. İçindekilere bakar, ilgisini çeken, merak ettiği bir bahsi okur. Okuduğunu anlaması şarttır. Okumayıp kitabın turşusunu kuracaksa boş yere satın almasın. Okuyacak, manasını anlayacak, edindiği kurtarıcı ve faydalı bilgiyi hayata uygulayacak…

***

Beddua: Zavallı hayvanlara eziyet eden, onları otomobille bile bile ezip öldüren, sokak kedi ve köpeklerini itlaf eden, kuş yuvalarını bozan, zevk için avcılık yaparak cana kıyan zalimler cezasız kalmaz. Gaddar, acımasız kimseler bir gün öyle bir tokat ve sille yerler ki, neye uğradıklarını anlayamazlar, perişan olurlar.

Allah’ın rahmetini ümit edenler merhametli olmalıdır.

Allahtan korkanlar zavallı hayvanlara zulm etmez.

Küçücük kuşa silah doğrultmak Müslümana yakışmaz.

Yemek için balık tutanlara bir şey demem ama zevk için oltayla balık tutmak sâlih Müslümana yakışmaz.

***

Ayak sesleri ta Bodrum’dan gelen, yaklaşan yaklaşanyaklaşan büyük depreme karşı ne yapıyoruz:

1. Biraz korkuyoruz.

2. Deprem olacağını unutmaya çalışıyoruz ama unutamıyoruz.

3. Başımızı devekuşu gibi kuma gömüyoruz.

4. Şehirdeki son ender yeşil alanları yapılaştırıyoruz.

5. Depremde öleceklerin nereye nasıl gömüleceklerini hiç düşünmüyoruz?

6. Evleri hasara uğrayanların nerelerde çadır kuracaklarını düşünmek bile istemiyoruz.

7. Depremzedeler ne yiyip içecekler? Bunca insan tuvalet ihtiyaçlarını nerede görecek? Bu konuda bir fikrimiz yok.

8. Depremi fırsat bilecek gözü dönmüş canavar yağmacılara karşı tedbirlerimiz var mı?

Medyada deprem konusunda ciddî makaleler, analizler yok.

Futbol şikeleri, transferleri, entrikaları, kulisleri varken, depremin sözü mü edilir?

Hem sen depremi mepremi bırak, filan ünlü zampara, filane ünlü ve zilli fahişe ile yatmış, haberin var mı?

***

Devlet, ülke, halk rantçıların hükmüne girdi.

Kentsel dönüşüm bile gayesinden saptırıldı, zelzeleye dayanıklı mahalleler inşa etmek yerine, ranta yönelik kârlı inşaat yapılıyor.

1999’dan bu yana, çürük İstanbul’un yerine depreme dayanıklı bir İstanbul kurulabilirdi ama bu yapılamadı.

Bir ara her yere, içinde zelzele olduğunda kullanılacak aletler ve malzeme bulunan konteynerler konulmuştu. Bu iş için büyük paralar harcanmış, birileri nasiplenmişti. Şimdi onlar da uçtu gitti, içlerindeki aletler ve malzeme yok oldu.

1970’lerde Çin’de büyük bir zelzele olmuş, bir buçuk milyon insan ölmüştü.